31 Mart 2014 Pazartesi

İlk süperstar Puskas

Pele mi Maradona mı soruları futbol dünyasını işgal etmeden önce o vardı. Futbolculuğu, golleri kadar karakteriyle de gönülleri fetheden bir efsane olan Ferenc Puskas’ı tekrar hatırlayalım.
Yazar: Uğur Karakullukçu | Hayatım Futbol

Altıpasın köşesinde topla buluşuyordu, savunmacı koşarak gelirken birden inanılmaz bir şey yaptı. Topu sol ayağının altında geriye doğru kaydırıp çekerken şut pozisyonunu da hazırladı. Savunmacının şaşkın bakışları arasında kalecinin hamle yapamayacağı hızda topu yakın direkten ağlara yollamıştı bile. Bu maç 1953’te Wembley’de oynanan İngiltere-Macaristan maçıydı ve Ferenc Puskas döneminin en iyisi olduğunu dünyaya bu golle ilan ediyordu…
2006 yılında 79 yaşındayken vefat ettiğinde Puskas, bir devlet adamından dahi öte bir cenaze töreniyle, Macaristan bayrağına sarılı şekilde son yolculuğuna uğurlanmıştı. Dönemin başbakanı Viktor Orban, “O bu ülkenin 1 numaralı evladıydı” dese de bunun futbolculuk döneminde geçerli olmadığını söylemek gerek. Eğer bugünün dünyasında yaşıyor olsaydık muhtemelen dünyanın en iyilerini sayarken Puskas, ismini unutmuyor olacak, Pele ile Maradona’nın yanında mutlaka sayacaktık. Arda Turan’ın meşhur ‘pasaport’ isyanını en çok hak eden oyuncu belki de oydu.
Macaristan’da küçük bir kasaba olan Kijpest’te doğan Puskas, aslında Puskas soyadını 10 yaşında, babasının değiştirme kararıyla alıyor. Yine babasının hocalık yaptığı Kijpest FC’de futbola başlayan Puskas bunun için ismiyle bir kez daha oynamak zorundaydı. 12 yaşından önce futbol oynayamayacağı için Miklos Kovacs adıyla kulübe yazılmıştı. Henüz 16 yaşındayken Kijpest’te ilk profesyonel maçına çıkar. Bir yıl sonra Savunma Bakanlığı’nın el koymasıyla kulübün adı bugün tanındığı şekliyle Honved olur. Futbolculara askeri rütbeler verilirken, Puskas da bugünkü lakabı olan ‘Binbaşı’yı oradan alır. Honved’i ülkenin en iyisi yapan Macar, 1948’de attığı 50 golle Avrupa’nın en golcü oyuncusu olur.
Dönemin komünist rejimi artık ön plana çıkan bir figür olan Puskas’ı kullanma kararı almıştı. Bu diktatörlüğün batılı ülke rejimlerine eşit, hatta daha iyi olduğunu göstermek için bu tip figürler biçilmiş kaftandı. 1949’da Macaristan Milli Takımı’nın başına getirilen Gustav Sebes de resmi tamamlıyordu. Herkesin diğeri için oynamasını felsefe edinen, ‘Sosyalist futbol’ adını verdiği sistemiyle Avrupa’yı fethedecek bir Macar milli takımı yoldaydı, elbette bu takımın en önemli parçası da Ferenc Puskas’tı.  1952 Helsinki’de çeyrek finalde Türkiye’ye 7 atıp finalde de Yugoslavya’yı yenerek Olimpiyat şampiyonu olan takımın kalecisi olan Gyula Grosics, “Koçun bilgisi ve Kaptan Puskas’ın yetenekleriyle dünyanın en iyi takımı olmuştuk. Buna hiç şüphe yoktu. O, en yetenekli oyuncumuzdu ve ilham kaynağıydı. Takımın o seviyede oynamasında en kilit roldeydi” diyor.
Sportİngilizleri şoka soktu
Buna karşın dünyanın kalanı onlara şüpheyle yaklaşıyordu. Olimpiyatlarda profesyonel oyuncular oynamıyordu, kendilerini ispat etmek için başka başarılara ihtiyaç vardı. Bir yıl sonra Wembley’de İngiltere’ye karşı çıktıkları hazırlık maçı onlara bu fırsatı sundu. O dönemki dünya futbolunu şoka sokan maçta Macaristan, İngiltere’yi 6-3 yenecek ve maç efsane haline gelecekti. Hafızalara kazınan bir de gol attığı bu maçta Puskas, arkadaşlarıyla birlikte Wembley’de kazanan ilk Britanyalı olmayan takım unvanını da eline geçiriyordu. Sir Bobby Robson maçı, “Şok olmuştuk. Daha önce hiç görmediğimiz bir oyun sistemi ve oyuncu vardı karşımızda. Adama ‘Binbaşı’ diyorlardı, Macar bir binbaşı gelip Wembley’de bizi nasıl teslim alabilirdi ki!” diyerek tanımlıyor. Maçtan 6 ay sonra İngiltere’yi bu kez 7-2 yenen Macarlar, bu kez  İsviçre’deki 1954 Dünya Kupası’na favori unvanıyla gelmeyi hak etmişti.
Kupanın ilk maçında Kuzey Kore’ye 9 tane atan, ardından Batı Almanya’yı 8-3’le geçen Macarlar niye favori gösterildiklerini daha en baştan ispatlamış görünüyordu. Fakat Puskas’ın Alman Liebrich tarafından bileğinden sakatlanması Macarların kaderini çizecekti. Puskas olmadan da iyi bir takımdılar ancak finalde zorlamalarla dönebilen Puskas yerine sağlıklı bir Puskas olsaydı dünya futbolunun 54 ve sonrası bambaşka yazılabilirdi. Solak yıldız 6. dakikada ağları bulsa da Almanlar geri dönecek, Puskas’ın son anda attığı beraberlik golü de ofsayt gerekçesiyle sayılmayacaktı.
Ferenc Puskas
Puskas’ın Budapeşte’de çocuklara (üstte) hünerlerini gösterdiği an işte böyle (altta) anıtlaştırıldı.
Devrim takımını yedi
Belki saha içinde açıklanabilir bir mağlubiyetti, 31 maçlık galibiyet serisi bir yerde sonlanacaktı. Fakat komünist rejimin liderleri o güne kadar el üstünde tuttukları futbola olan desteklerini bu maçın ardından çekmişlerdi. Yenilginin ardından sokaklara dökülen binlerce kişi rejimi de protesto edince ipler kopmuştu. 2. Dünya Savaşı sonrası Sovyetlerin etkisine giren Macaristan’da 1956’da devrim olunca Honved’le İspanya’da bir Avrupa kupası maçında olan Puskas ve 7 arkadaşı Batı ülkelerinde kalmaya karar verir. Macarların dünyanın en iyisiyken kılpayı kaçırdığı Dünya Kupası için tekrar aynı güçle mücadele edememesi bu yüzdendir.
Önce öldüğü haberleri yayılan Puskas, Avusturya’da ortaya çıktıktan sonra İtalya sınırını geçer. Burada büyük kulüpler tarafından istenen Puskas’a Macaristan’a dönmediği gerekçesiyle UEFA 2 yıl men cezası verir. Inter’de 17 sene oynamış efsane oyuncularından Sandro Mazzola, “Milano’da uzun bir süre kaldı ve futbol lisansı da almıştı fakat federasyon kalmasına izin vermedi. Politik sebeplerle miydi bilmiyorum, kimsenin bildiğini de sanmıyorum. Problemin çözülmeyeceğini anladığındaysa İspanya’ya gitti” diyor.
Şişkodan fenomene
Madrid’e geldiğinde 31 yaşında olan ve iki senedir resmi bir maça çıkmamış olan Puskas, Real Madrid’den teklif aldığında kendinden emin değildi. Kendi kitabında transfer görüşmesini şöyle anlatıyor: “Onlara çok kilolu olduğumu, bu halimle futbol oynayamayacağımı söyledim ve kilo vermek için zaman istedim. Fakat hemen ertesi gün kendimi Santiago Bernabeu ile Madrid’de bir odada transfer konuşurken buldum. Garip bir görüşme oldu, odada çevirmen yoktu. O İspanyolca ben ise Macarca konuşuyordum. En sonunda ayağa kalkıp kendimi
puskas heykel
göstererek ‘Bak, bu teklif çok iyi ama görmüyor musun? 18 kilo fazlam var.’ dedim. Bernabeu ise ‘O senin problemin’ cevabını verince artık Real Madrid’in oyuncusuydum.”
Puskas’ın takım arkadaşı Pachin, Panço lakabını taktıkları Puskas’ı ilk gördüklerinde şüpheyle yaklaştıklarını söylerken, “İki senedir futbol oynamamıştı ve fazla kiloları vardı. Biz de ona şişko diyorduk. Normalde orta saha olan Panço, bizde pek de alışkın olmadığı bir pozisyonda oynuyordu, santrfor olarak” diyerek o dönemi anlatıyor. Real Madrid’in en büyük efsanelerinden Alfredo di Stefano ise onu “Önce bir şişkoydu, sonra bir fenomene dönüştü. Önce futbolcu, sonra da insan olarak. Sıradışı biriydi ve bizim takımın kilit oyuncusuydu. 30-35 metreden kaleyi bulabiliyordu” diyerek tanımlıyor.
Kısa sürede kilolarını eriten Puskas, takımın diğer yıldızı Di Stefano’yla harika bir ikili oluştururlar, sahada birbirlerini çok iyi anlıyorlardır. Daha ilk maçında hat-trick yapan Macar yıldız, 5 kez üst üste lig şampiyonu olunmasında da en büyük pay sahiplerinden biri olur. 4 kez de ligin gol kralı olan Puskas, top hakimiyetiyle, dar alandaki becerisiyle ve elbette mesafe tanımaksızın attığı gollerle herkesi büyülemişti. Madrid kariyerinin zirvesi ise şüphesiz 1960’da Glasgow’da oynanan Şampiyon Kulüpler Kupası finaliydi. Yarı finalde Glasgow Rangers’a içeride, dışarıda 6 atmış olan Eintracht Frankfurt’la oynanan finalde Di Stefano-Puskas ikilisi fırtına gibi eser ve Puskas’ın 4, Di Stefano’nun 3 golüyle rakiplerini perişan ederler. 5. kez üst üste kazanılan Şampiyon Kulüpler Kupası’na imzasını atmıştır. Bugün dahi finallerde onun 4 gollük rekorunu elde eden bir isim bulunmuyor. Takım arkadaşı Jose Santamaria, “Panço topu aldığında o pozisyona artık gol gözüyle bakardık. Fakat o belki de futbolculuğundan bile daha iyi bir insandı. Bu dünyadan değil gibiydi” diyerek aslında Puskas’ın hem golcülüğünü hem de insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi özetliyor. 1962’de son şampiyon Benfica’ya karşı finalde 5-3 mağlup oldukları maçta Madrid’in tüm gollerini atan isimdi ancak bu kez şampiyonluğu getirememişti. Aynı yaz düzenlenen Dünya Kupası’nda 35 yaşındayken İspanya Milli Takımı formasını sırtına geçiren Puskas takımının birinci turda elenmesine ise engel olamamıştı.
Ferenc PuskasMacarlar uzun süre habersizdi
Tüm bu başarılarına karşın Ferenc Puskas’ın bu durumundan Macaristan halkı habersizdi. Eski Macar Başbakanı Viktor Orban, “Tam anlamıyla izole olmuştuk. Real Madrid’in ne kadar başarılı olduğu, Puskas’ın orada neler yaptığına dair kesinlikle tek bir haber dahi çıkmıyordu. Ona dair bir bilgiye ulaşmak ülkede imkansızdı” diyerek dönemin şartlarını anlatıyor. Bugün ise elbette her şey değişmiş durumda. Puskas bir Macar kahramanı ve ülkenin ulusal stadyumu 2001’den bu yana onun adıyla anılıyor. 1953’te açılan stadyumda Puskas’ın kendisi de top koşturmuştu.
Belki de onun kariyerini en güzel özetleyen kişi onun gibi bir futbol efsanesi olan Sir Bobby Charlton… Charlton, Puskas’la yaşadığı inanılması güç bir diyalogu şu şekilde anlatıyor: “Pele’nin 1000. golünü attığı günü hatırlıyorum. O gün Macaristan’daydım, sanırım bir toplantıdaydık. Puskas’a ‘Bu harika Pele’ye bakar mısın, bin gol atmış, bin tane gol!’ dedim. O da bana eğilerek, ‘Sanırım ben 1000. golümü 6 yıl önce attım’ dedi.”

Bursaspor ve Ankaragucu Kardesligi

Bursaspor ile Ankaragücü arasında yıllardır devam eden, maçlardaki yüzlerce kavga haberinin arasında kendine pek yer bulamayan ama puan ...