26 Mart 2014 Çarşamba

Arkadaşlık ve ötesi


Beşiktaş 100. Yıl’dan beri ilk defa bu kadar kenetlenmiş bir oyuncu grubuna sahip. En güzel kanıtı da “o fotoğraf”


80′li, 90′lı yılların spor sayfalarında sıkça yer alan fakat milenyumla beraber tedavülden kalkan bir ifade; “Kolej takımı”. Uzun yıllar sonra tekrar anlam kazanmasını sağlayansa mevcut Beşiktaş takımı. Ümraniye Nevzat Demir Tesisleri’ne yolunuz düşmese de haftanın en az 3 gününü orada geçiren her muhabirin gözlemleri sonucu ağızlarından dökülen şeyler aşağı yukarı aynı; “100. Yıl’dan beri böyle bir arkadaşlık ortamı görmedim”
Evet, 100.Yıl bir ruh, en son 2008/09′daki çifte kupalı sezonda ortaya çıktığı bazı yöneticiler tarafından belirtilmiş bir ruh, ama mevcut Beşiktaş takımının halet-i ruhiyesi yakın geçmişin “ortak hedef uğruna güç birliği yapmış oyuncu grubu” havasından daha da derin bir yerde. Bunu en iyi anlatan fotoğraf karesiyle kısa bir ara verelim;

Akhisar maçının 8. dakikasında skoru 2-0 yapan golün saniyeler sonrası… Asisti yapan sol bek Ramon Motta saha dışına yönelip mevkidaşı İsmail’e yöneliyor. O İsmail ki yıllardır geçirdiği sakatlıklar yüzünden bir türlü kendisini bekleyen sol kulvarı teslim alamamış, o Ramon Motta ki transferin son gününde “kapalı kutu” olarak kiralanmış,“Beğenilmezse bonservisi alınmaz zaten” denmiş.
Aslında Beşiktaş’ta oyuncuların mevkidaşlarıyla dayanışmaları özelinde oluşan takımdaşlık ruhu sadece İsmail ve Motta ile sınırlı da değil. Mustafa Pektemek’in Rize deplasmanında gol attıktan sonra yedek kulübesindeki Almeida’ya koşup teşekkür etmesi, Portekizlinin ona özgüven aşılaması ya da Cenk ve Tolga arasındaki ağabey-kardeş ilişkisi gibi. Sahada her yere yetişen Atiba’nın antrenman sonrasında taraftarlarla fotoğraf çekimi için ilk gönderilen oyuncu olması gibi. Bursaspor maçından sonra dışarıdan bakılınca takımdaki rolü “Misafir sanatçı” olarak görülen Uğur Boral’ın yaptığı olgun açıklamalarla taraftarı ve takım arkadaşlarını onore etmesi gibi. Herkesin bir rolü var aslında.
Yarınların şampiyonluk hikayesi
İskeleti genç oyunculardan kurulu bir takımın başına gelen tüm olumsuzluklara rağmen birbirine kenetlenerek ayakta kalma hikayesi bu. 5 maçını seyirci desteğinin %90′ından, 3 maçını da takıma sadece taktiksel liderlik yapmayıp ayrıca ruh üfleyen Slaven Bilic’ten yoksun oynamış, sakatlıklar yüzünden kadro kurma aşaması teknik ekip için Solo Test’e dönmüş ama halen yıkılmayan iyi niyetli bir oyuncu grubunun hikayesi bu.
Slaven Bilic’in Akhisar maçında kafasından akan kanlar yüzünden değiştirdiği 4 formadan ikisini her maç öncesi soyunma odasına asma motivasyonu bu yüzden oldukça önemli. Bu alelade ve hamasi bir motivasyon hamlesi değil, Beşiktaşlı oyunculara başarılı olmaları için tırnaklarıyla kazımak gerektiğini gösteren bir nişane. Kafası yarılmasına rağmen hava topuna çıkmaktan imtina etmeyen, bandaj yapılırken oyuna tekrar dönmek için sabırsızlanan Mustafa “Terry Butcher” Pektemek’in özelinde tüm takıma verilmiş bir mesaj.


Bir kare daha. Yine İsmail, bu sefer oyuna girmek üzereyken Bilic’in Hollywood yapımı basketbol filmlerindeki idealist koç motivasyonu ile tanışıyor. Hiçbir zaman ondan umudun kesilmediğinin bilincinde olarak oyuna giriyor ve ikinci gol sonrası sarıldığı Ramon Motta’ya en güzelinden uzun bir pas atarak onu kaleciyle karşı karşıya bırakıyor.
Sezon sonlarında sadece tek bir hikaye yazılır. “Şampiyonluğun hikayesi” manşetiyle günlerce o sezonu kupayla tamamlayan takımın aştığı badireler, baştan geçenler ufak detaylarla ele alınır. Beşiktaş bu yaz yüksek ihtimalle o hikayenin başrolü olamayacak, başka hikayeler anlatılacak o sayfalarda, ancak Beşiktaş bu “Kolej Takımı” görünümlü oyuncu grubuyla yakın zamanda bir şampiyonluk kazanırsa hikayesi sadece o sezonu kapsamayacak, bugünleri anlatarak başlayacak.

Yazı: Can Çalışkan | Four Four Two

Bursaspor ve Ankaragucu Kardesligi

Bursaspor ile Ankaragücü arasında yıllardır devam eden, maçlardaki yüzlerce kavga haberinin arasında kendine pek yer bulamayan ama puan ...