11 Mart Salı
21.45: Bayern Münih(2)-Arsenal(0) (Smart Spor)
21.45: Atletico Madrid(1)-Milan(0) (Star TV)
12 Mart Çarşamba
21.45: Barcelona(2)-Manchester City(0) (Smart Spor)
21.45: PSG(4)-Bayer Leverkusen(0) (Smart Spor 2)
Son golü yememiş olsalardı belki çok daha ümitli olabilirlerdi. Evindeki maçın ilk devresinde Barcelona’ya karşı açıkça üstünlük kuran Manchester City, ki bunu nice takım denedi ama bu yolda harap oldu; aynı oyuna deplasmanda da yaklaşabilir.
İngiltere’deki maçta en az 40 dakika rakibine diş geçiren Pellegrini’nin takımı, benzer bir performansı 20 dakika da olsa Camp Nou’da sahaya koyarsa bir şans yakalayabilir. Ancak elbette, futbolun başarısı ve kalitesi golle taçlanmadıkça önemsiz; hele böylesi eleme turu maçlarında…
Güçlüler, kaybedecek bir şeyleri yok ama tabii ki geçen sezon Barcelona’yı tarumar eden Bayern değiller. Stoperde onlar için kötünün iyisi Demichelis’ten yoksun olmaları problem. Ya tecrübesiz Nastasic’e, ya yetersiz Javi Garcia’ya veya ağır Lescott’a muhtaçlar. Çok kaliteli futbolculara sahip olsalar da takım içi kalite dengesizlikleri onlara pahalıya mal oldu, bu maçta da aynı zaafın sonuçlarını bir kez daha görmek zorunda kalabilirler.
Bir gol her şeyi dengeleyebilir, diğer taraftan bir gol maçı bitirebilir. Yine de her koşulda maç boyu yüksek direnç ve bir de sakatlıktan dönecek olan Sergio Agüero gerekiyor. Her şey yolunda giderse eğer, futbolda bir mucize daha belki gerçek olur… SALİH DEMİRCİ
Geçen sezon da hiç şans tanınmıyordu, ama uzunca bir süredir hiçbir takım rövanş maçındaki Arsenal kadar Bayern’i zorlayamadı. Nasıl hazırlandılar, ne yaptılar, bazı oyuncular nasıl oldu da kariyer maçını oynadı; bunlar birer sır olarak duruyor. 2-0 kazandıkları rövanşın aynısını tekrar etme ihtimalleri yok mu, elbette var ama bu da gerçek bir mucizeden az bir şey sayılmaz.
Arsenal ilk maçta Bayern’e kaybetmekle sadece tur şansını elinden kaçırmadı, sezonun geri kalanına da yansıyacak şekilde bir eşiğin ardında kaldı. Belki yeniden toparlanacaklar, fakat halihazırda takımın havası bir hayli düşük. Ligde kazansalar da pek etkisi olmuyor, çünkü Şubat ayının takım üzerindeki hatırası çok fazla. Karşılarında dirençli, kaliteli ve hazır bir takım varken oyun seviyelerini yukarıya çekmeleri bir süredir hiç kolay değil. Nitekim takımın yıldızı Mesut Özil bir çeşit türbülansa girdi ve haftalardır bir yere saplanıp orada kaldı.
Her halükarda geçen sezonun hatırası Bayern’i bir adım geride durmaya zorlayabilir. Erken gelecek Arsenal golü, ki bunu ilk maçta yapmaya defalarca yaklaşmışlardı, rahat Bayern’i paniğe sevk edebilir. Sonuçta Arsenal’in de çok kaliteli, hatta tecrübeli ayakları var ve rakibi tek ayak üzerinde yakaladıkları anda affetmeyebilirler. Son Avrupa Şampiyonu’na ve Pep Guardiola’ya karşı tur pekala çok düşük bir olasılık ama Arsenal için bir ihtimal daha var… SALİH DEMİRCİ
Bayer Leverkusen kadro kalitesi olarak PSG ve yarıştığı pek çok Avrupa kulübüne göre yetersiz olarak adlandırılabilir. Bu basit gerçeğe rağmen bireysel beceriden ziyade uzun zamandır koruduğu marjinal dizilimi(4-3-2-1) ve saha içi kompakt yapısının yanı sıra kontraya uygun sistemi ile her takıma sorun çıkarabilecek güçte. Zira Leverkusen Avrupa’nın en formda takımı Bayern’i en son yenen ve Guardiola döneminde de ondan puan çalmayı başaran iki takımdan birisi olarak ufak çaplı şöhrete sahip. PSG maçında ise özellikle deplasmanlarda denediği kontraya dayalı savunma futbolundan vazgeçmesi, ön alan presi ile beraber açılan bloklar arası mesafe Ibrahimovic’in dansına ve yenilen dört gole neden oldu. Öndeki üçlünün hücum pres yapmasıyla beraber orta sahanın dengesini bozdu. Orta üçlü hangi bölgeye yakın oynayacağını şaşırırken özellikle PSG’nin kanat beklerine açılan alan PSG’nin fark atmasını sağladı. Oysa PSG gibi güçlü bir takıma karşı ileri üçlü hücum alanında değil orta sahada buluşarak tipik 4-6(3-3)-0 presiyle maça başlasa her şey başka olabilirdi. Bayer Leverkusen’in en azından güzel bir sonuçla bu lige veda edebilmesi için Kiessling-Sam-Son üçlüsü orta üçlü ile birleşerek geride konumlanıp geniş alanda kontraya dayalı hücumu düşünmelidir. Bu rakibin oynayacağı alanı daralttığı ölçüde Son-Sam gibi hızlı oyuncularla sonuca gitme kolaylığını da sağlayacaktır. ORHAN ULUCA
San Siro’daki ilk yarı da Atletico, daha fazla topla oynayan bir görüntü çizse de bu oyun aslında Milan’ın istediği gibiydi. La Liga’da bile çoğu zaman %50′nin altında kalan Atleti, San Siro’da topa sahip olunca oyun sistemini terk etti, açıldı ve Milan da tehlikeli oldu. Direkte patlayan iki top ise Atleti’yi uyandırdı. Milan’ın ikinci maçta mutlak galibiyete ihtiyacı olsa da Atletico Madrid’i uyutması, topu rakibe vererek Atleti’nin zaman zaman yaşadığı taktik disiplin sorununu tetikleyip rakibi açılmaya itmesi şart.
Bir diğer önemli unsur da duran toplar. Atleti, bu sezon ŞL’de duran toptan en fazla gol kaydeden takım ve San Siro’da da bunu gösterdiler. Rövanşta savunmadaki sertliklerine güvenerek duran topları koz olarak kullanacaklarına şüphe yok. Milan’ın her türlü duran top organizasyonunda gerekirse ekstra önlem alması gerekiyor ki aksi halde yenilebilecek bir gol İtalyanların şansını %1 seviyesine indirir.
Son olarak şunu vurgulamakta fayda var; Atleti iyi gitmiyor ve bunun ana sebebi Diego transferi sonunda değişen takım yapısı. Diego’nun oynadığı 6 maçın 4′ü kaybedildi. Simeone de bunun bilincinde; risk almadan klasik 4-4-2 düzeninde ve savunma ağırlıklı isimleri tercih edecektir. Lâkin olur da Diego’yu adapte edebilmek için yine sistemle oynarsa Milan’ın istediği skoru alması sürpriz olmaz.
Yazı: EMRE ÇELİK




