12 Mart 2014 Çarşamba

Gole Doyamayanlar


Real Madrid’in hücum hattını oluşturan Bale, Benzema ve Ronaldo üçlüsü daha sezonun üçte ikisi tamamlanmadan 70 gol barajını geride bıraktı. Hatta denkleme Di Maria’yı da katınca Avrupa’nın en korkutucu hücum hattına sahip takımlardan birine dönüştü.
Yazar: Emre Çelik
Real Madrid’in Schalke’ye deplasmanda attığı yarım düzine golün ardından İspanyol medyasının dilinde yepyeni bir etiket dolaşmaya başladı: Gareth Bale, Karim Benzema ve Cristiano Ronaldo’nun
isimlerinin baş harflerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan ‘BBC’ tanımlamasının sebebi ise Real Madrid’in hücum hattını oluşturan bu üçlünün Schalke maçıyla birlikte bu sezon 70 gol barajına ulaşmasıydı. Bu hafta Barcelona’nın 4 gol atmasıyla La Liga’daki en golcü takım olma unvanını 1 gollük farkla Katalanlara kaptırsalar da İspanyol ekibi, Şampiyonlar Ligi’nde rakip fileleri 26 kez havalandırarak Avrupa’nın en büyük kupasında da rakipleri korkutmayı başarıyor. Hatta öyle ki Arsene Wenger bile “Real Madrid, Bayern Münih’ten daha tehlikeli bir takım.” sözlerini kullanarak Los Blancos’un hücum gücünün rakipler üzerinde yarattığı etkiyi açıkça ortaya koyuyor.
Her ne kadar Bale-Benzema-Ronaldo üçlüsü son 10 günlük süreçte daha fazla öne çıksa da Angel Di Maria’nın da bu ‘öldürücü tim’in bir parçası olduğunu da unutmamak lazım. Ancelotti’nin hücumda oturttuğu sistem içerisinde daha da büyüyen bu dörtlü, bireysel yeteneklerini sistem içinde kullanmaya başlamalarının yanı sıra yeni bir düzende birbirleriyle de çok üst düzey bir etkileşim kurarak bu sezon oynanan resmi maçlarda 49 asiste de imza attı. Kısacası Real Madrid, belki de Ronaldo (Fenomeno), Raul, Morientes ve Figo’nun forma giydiği dönemden bu yana hücum gücüyle ilk defa rakiplerin dizlerini bu denli titretmeyi başarıyor.
Mahşerin 4 atlısı
DI MARIAAngel di Maria
Sezon başında Florentino Perez’in Gareth Bale hamlesiyle herkes Real Madrid’deki en zayıf halkanın Angel di Maria olduğunda hem fikirken, Arjantinli oyuncunun takımdan ayrılmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Fakat Real Madrid yönetimi, yaz transfer döneminin son saatlerinde Mesut Özil’i Arsenal’e gönderme kararı alıp Angel di Maria’yı elde tutarak herkesi ters köşeye yatırdı. Öyle ki bu hamleyi eleştirenler sadece basın ve taraftarlarla da sınırlı kalmadı, takımın ‘bir numarası’ Cristiano Ronaldo da Mesut Özil’in gönderilmesinden dolayı yönetimi topa tuttu. Ancelotti ve yönetim kanadı ise ısrarla “Di Maria’nın Mesut Özil’e kıyasla çok daha çalışkan bir isim olduğunu ve daha kaliteli bir iş ahlakı anlayışı benimsediğini” vurguladı.
Angel di Maria, sezonun ilk çeyreğinde ‘vasat’ seviyesinde dolaşırken Real Madrid de oyuncudan farksız bir biçimde sezona başarısız bir giriş yapınca doğal olarak Ancelotti’ye yöneltilen eleştirilerin temeli “Mesut olmadan takım yaratamıyor/ Di Maria bal yapamayan arıdan farksız’ merkezine oturdu. Hatta bir derece daha ileri gidenler “Ancelotti, Di Maria’yı sezon başında savunduğu için zorunluluktan oynatıyor. Kesemiyor.” bile dediler. Eleştiriler kısmen de haklıydı fakat günah keçisi olarak Arjantinli oyuncuyu belirlemeyip sistemde değişikliğe giderek Di Maria’ya duyduğu ‘güveni’ açıkça ortaya koyan Ancelotti, hem oyuncusunu kazandı hem de takımı toparlamayı başarıp geriden gelerek La Liga’nın zirvesine kadar tırmandı.
Ancelotti, özellikle Kasım ayının son bölümünde 4-2-3-1′e geçerken Di Maria’yı alışılmışın dışında Benzema’nın arkasındaki üçlünün ortasında kullandı. Kâğıt üzerinde statik bir yapıya sahip bu şablona saha içindeki dinamiklik de eklenince hem istediği saha içi rahatlığını bulan hem de teknik ekibin kendine olan güveninin karşılığını vermeye başlayan Di Maria, bambaşka bir profile girdi. Sezonun ilk 14 lig maçında sadece 1 gol atan ve 2 asist yapan Arjantinli, son 12 lig maçında ise 2 gol atıp 6 asiste imza attı. Henüz 2011/12 sezonunun başından, sakatlandığı döneme kadar kariyerinin zirve performansını gösterdiği seviyeye çıkamasa da sürekli yükselen bir grafik çizmeyi başardı ve 3 ay önce Monaco’ya gideceği yönündeki iddiaların rafa kaldırılmasını sağladı.
BENZEMAKarim Benzema
Florentino Perez’in ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte ikinci Los Galacticos dalgasının ilk transferlerinden biri olan Benzema, büyük umutlarla geldiği Real Madrid’de bir türlü beklenen seviyeye ulaşmayı başaramamıştı. Ta ki Carlo Ancelotti’nin gelişine kadar… Bu sezonun başına kadar geçirdiği 3 yıllık periyotta gerek Higuain ile olan saha içi yarışında bitiricilik yönünden rakibine göre bir derece alt seviyede olmasının getirdiği dezavantajdan dolayı, gerek Mourinho’nun bu iki isimden birini tercih etme konusunda 3 yıl boyunca net bir karar alma başarısı gösterememesi gerekse Portekizli hocanın tüm sistemi Cristiano Ronaldo üzerine kurarak hücum hattındaki diğer isimleri yardımcı rolüne itmesiyle Ronaldo dışındaki oyuncuların ‘golcü’ değil ‘sıradan birer yardımcı’ rolüne girmesi gibi faktörlerden dolayı bir türlü ‘dakika/gol/ oyun istikrarı’nı sağlayamayan Benzema da bu süreçte en fazla eleştiri oklarının merkezine yerleşen oyunculardan biri olmuştu.
Sezon başında Higuain’in takımdan gönderilmesi ve bu hamleye rağmen santrfor transferi yapılmaması her ne kadar “Koskoca Real Madrid, tek bir santrforla mı tüm sezonu geçirecek?” eleştirilerinin ortaya çıkmasına sebep olsa da hiç şüphesiz Karim Benzema’nın kafasını 3 yıl boyunca kurcalayan “Acaba bu hafta ben mi Higuain mi oynayacak?” sorusunun tamamen silinmesine sebep oldu ve Fransız golcünün psikolojik açıdan sezona iyi girmesini sağladı. Her ne kadar altyapıdan gelen Alvaro Morata ve Jese Rodriguez de zaman zaman as takımı zorlasa da sonuçta bu isimler ‘denklem dışı’ olduğu için Benzema’nın performansı gözle görülür biçimde arttı.
Benzema’nın çıkışındaki ikinci en önemli faktör ise Di Maria’yı da yukarı taşıyan Ancelotti’nin sistemsel dokunuşlarından başka bir  şey değil. Mourinho zamanında ilerideki dörtlüden Ronaldo dışındaki Di Maria ve Benzema/Higuain sadece ‘yan roldeyken’; Ancelotti ile birlikte ‘kısmen statik’ Benzema arkasındaki dinamik Ronaldo-Di Maria-Bale üçlüsüyle hem Reaal Madrid hücumları seviye atladı hem de tüm bireysel performanslar arttı. Evet, takımın yıldızı ve bir numarası hâlâ Ronaldo lâkin artık hücumun merkezinde Benzema var. Xabi Alonso’nun orta sahada yaptığı ‘top dağıtma’ işinin bir benzerini rakip ceza sahasında yapan ve ardından da boş alan kovalayan Benzema da kısacası sistem içinde kendini buldu ve şimdiden 21 gol-11 asistlik performansı da bunu açıkça gösteriyor.
BALEGareth Bale
Yaz transfer döneminde futbol gündeminin Neymar ile birlikte 3 ay boyunca meşgul etmeyi başaran Bale, sonunda Real Madrid’e imzayı attığında herkesin kafasında “Ronaldo ile birlikte oynar mı?” ve “Takıma adapte olabilecek mi?” soruları vardı. Lâkin bu soruların cevabını bulmak beklenenden de uzun sürdü. İspanyol medyasının “Real Madrid’i kazıkladılar. Bale’in kronik sakatlığı var.” bile dediği sakatlığından dolayı uzun bir süre formasından uzak kalsa da dönüşüyle birlikte her hafta 1 basamak daha yükselen bir grafik sergileyerek tüm bu soru işaretlerini yok etmeye devam ediyor.
Performansının dışında Bale’in yaptığı fedâkarlığın da bu noktada altını çizmekte fayda var. Geldiği günden itibaren “Bu takımın yıldızı Cristiano Ronaldo’dur.” sözleriyle yerini bilmesinin yanı sıra Ancelotti’nin kendisini kâğıt üzerinde sağ açıkta tercih etmesi hakkında da en ufak bir şikayette bulunmayan Bale, attığı akıllı adımlarla hem kendisini yüceltti hem de takım arkadaşları ile teknik ekibe gereken saygıyı gösterdi. Kendisine verilen bonservis bedelini de göz önüne alınca, bol yıldızlı – hatta galaksili – Real Madrid’de olası bir takım içi çekişme ve bu çekişmenin kulübe saha içi ve dışında zarar vermesi olasıyken, Los Blancos bu hiç ortaya çıkmayan ama potansiyel krizi Bale’in olgunluğu ve davranışı sayesinde aştı.
Saha içine gelecek olursak 1 statik (Benzema), 3 dinamik (Bale, Ronaldo, Di Maria) oyunculu hücum sisteminde kâğıt üzerindeki mevkisine henüz %100 adapte olduğunu söylemek zor. Saha içinde ciddi bir serbestliğe sahip olmasına rağmen özellikle sakatlığının da etkisiyle yeni yeni %70′lere çıktığını belirtmek mümkün. Fakat attığı muhteşem goller ve yaptığı inanılmaz asistlerin yanı sıra kendisinden beklenmeyecek ölçüde takım savunmasına yardım konusunda istekli bir görüntüde. Elbette %100′üne çıktığı zaman Bale’in ve şu anda bile fazlasıyla ürkütücü olan Real Madrid’in vurucu gücünün ne seviyeye geleceği rakipler açısından gerçekten korkutucu.
RONALDOCristiano Ronaldo
2009′da rekor bir ücret karşılığında Real Madrid’in yolunu tutmasına rağmen Lionel Messi gerçeğinden dolayı uzun süre ‘Dünyanın en iyi ikinci oyuncusu’ damgasından bir türlü sıyrılamayan Cristiano Ronaldo, Ballon d’Or ödülünü almasıyla etrafını saran psikolojik sınırı aşmasının yanı sıra artık hem saha içi hem de saha dışında gerçek bir lidere dönüştü ve bu sayede de Real Madrid’in bu sezonki başarısında büyük rol oynuyor.
Ronaldo’nu futboluna dair konuşmak çok da anlamlı değil. Zaten Real-Ronaldo-başarı üçgeninde doğru bir tespitte bulunabilmek için de saha dışına bakmak çok daha yararlı olacaktır. Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi Yarı Finali’nde takımın Borussia Dortmund’a elenmesinin ardından Mourinho ile atışan ve ‘kibirli’ Mourinho’ya “Ben başkaları gibi kendimi düşünmüyorum. Kimsenin ne yaptığı da umurumda değil. Benim için en önemli şey Real Madrid.” deme cesaretini gösteren Ronaldo, bu sezon gelen başarının temellerini o gün attı.
Mourinho’nun gidişiyle Real Madrid’in tartışmasız ‘Tek Adam’ı olan Cristiano, önce hakkında çıkan transfer dedikodularına – özellikle de PSG’ye gideceği yönündeki – kesin bir şekilde son vererek önce rolünü benimsedi, ardından da Bale’i ilk karşılayan isim olarak rolünü pekiştirdi. Ancelotti, Mourinho’nun aksine hücumdaki yükü dağıtsa da saha içindeki yeni rolünü de kalitesiyle benimseyerek bencilliğini sistem için kısmen de olsa törpüledi. Yeri geldi sol kanatta oynadı, yeri geldi santrfor oynadı, yeri geldi Benzema’nın yardımcısı olarak ikinci forvet olarak sahaya çıktı ama bütün bu sistemsel değişikliklere rağmen şimdiden Real Madrid formasıyla 37 gol attı ve belki de çok daha önemlisi, Ronaldo’daki olgunluğun hangi seviyeye geldiğini açıkça gösteren şekilde şimdiden 14 asist rakamına ulaştı. (Real Madrid’deki en iyi asist sezonu 11/12′de 18). Ronaldo, bu liderliğiyle takımını hem La Liga’da hem Şampiyonlar Ligi’nde hem de Copa del Rey’de zirveye taşıyabilecek mi hep birlikte göreceğiz ama şurası gerçek ki bu başarıyı daha önce elde edemeyen ve en fazla 2002′de buna yaklaşan Los Blancos, 12 sene sonra üç kupaya da ilk defa bu denli yakın ve bunun baş sorumlusu da Cristiano Ronaldo’dan başkası değil.

Bursaspor ve Ankaragucu Kardesligi

Bursaspor ile Ankaragücü arasında yıllardır devam eden, maçlardaki yüzlerce kavga haberinin arasında kendine pek yer bulamayan ama puan ...