Bayern bıçağının iki yüzü


Bayern Münih’in transferlerinde kullandığı güçlü bıçak, bu sefer de Lewandowski’yi Dortmund’dan kesip aldı. Peki ama bıçağın diğer yüzünde neler yaşanıyor?..

Geçtiğimiz yıl ezeli rakibin altın çocuğu Mario Götze’yi fesih bedeli 37 milyon avro vererek transfer eden Bayern Münih bu sezon da yaklaşık iki yıldır istediği ama Dortmund’un 25 milyon avro zararına dahi olsa direterek engellediği Robert Lewandowski transferini gerçekleştirince eski hikâye yeniden dile getirilmeye başladı.  Bayern Münih’in transfer politikası eleştirel bir içerikle masaya yatırıldı. Dürüst olmak gerekirse Bayern, Şampiyonlar Ligi şampiyonu olup, İspanyol rakiplerin hükümranlığına son vermesi ve öncesinde Chelsea’ye karşı Şampiyonlar Ligi finalinde dramatik kaybediş sonrası kazandığı sempatiden daha fazlasını kaybediyor bugünlerde.  Üstelik mevzu bahis konu bu transferlerin gerçekleşmesi kadar transfer etme biçimi. Ne Götze’nin, ne de bonservisi elinde transfer edilen Jan Kirchoff gibi oyuncular ile anlaşma esnasında kulüplerine bilgi verilmedi. Özellikle Mario Götze’ye büyük yatırım yapıp bütün planları bu oyuncunun üzerine kurduğu defalarca açıklayan Jürgen Klopp’un transfer olduğu bilgisini Şampiyonlar Ligi’nde oynayacağı çok önemli Real Madrid maçından hemen önce öğrenmesi işi daha da tatsızlaştırdı.  Robert Lewandowski transferi herkesin beklediği ve iki yıldır konuşuluyor olsa dahi bardağı taşıran son damla oldu diyebiliriz.

Bu günlerde yapılan transferlerin rakibi çökertmekten ziyade en iyilerine ulaşma sevdası olduğunu düşünüyorum. Amma velakin geçmişe doğru şöyle bir gittiğimizde ise Bayern Münih’in sicilinin bu konuda kabarık olduğunu görebiliriz. Belki de her şey Karl Del’Haye hikayesinin oluşturduğu algının bir türlü geçmek bilemeyişindedir, kim bilir..



İlk stratejik transfer: Karl Del’Haye

Karl Del’Haye
 1980 Avrupa Şampiyonu kadrosunda yer alan Alman oyuncu Karl Del’Haye, Avrupa’nın en iyi sağ kenar forveti olarak Bayern Münih’in ilk ‘milyon’luk transferi oldu.  Merceği biraz daha yakına tuttuğunuz zaman yukarıdaki tanımın çok da doğru olmadığı görülecektir.  6 yıllık Gladbach macerasında sadece 87 kez forma giyen Del’Haye bunların 28’inde oyuna sonradan girmişti.  Sadece son sezonunda ilk 11’deki yerini garantilemiş ve bu formuyla da Avrupa Şampiyonası kadrosunda yer alsa da turnuva sonrası “ısınma şampiyonu” olarak isim yapacak kadar kenarda bekletilecektir oyuna girmek için. Bayern Münih’in kadro planlaması içerisinde yeri olmadığı halde transfer edildiği için rakibi güçsüzleştirmek üzere yapılan ilk stratejik transfer olarak kayıtlara geçti.

 İki forvet kullanan dönemin teknik direktörü Pal Csernai, sisteminde 9 numara Dieter Hoeness’in yanı sıra Karl Heinz Rummenigge’nin yerinin garanti olduğu takımda Del’Haye’ye ancak orta sahada görev verebilirdi.  Karl Del’Haye ise ne orta sahada oynamak istiyordu, ne de orada oynayabilecek yeteneğe sahipti.  Beş yıllık Bayern Münih macerasının sadece üçüncü sezonunda ilk 11’de yer alarak bir başarı sağlayıp kontratını iki yıl daha uzatma başarısı gösterse de Bayern’in fiyasko transferi olarak tarihe geçmeyi başardı.  Nihayetinde oynadığı o sezon Bayern’in herhangi bir kupa kazanamadığı nadir yıllardan birisi olarak tarihe geçti. Pek çok kupayı kazandığı son yılda ise Del’Haye tek bir lig maçında dahi forma giyemedi.  1.3 Milyon mark karşılığı rekor bonservis ücretiyle Bayern Münih’e transfer olan Karl Del’Haye ihtiyacı olmadığı halde rakibini zayıflatmak için yapılan transferlerin ilki olması nedeniyle sembol olarak ileriki yıllarda ismi sıklıkla anılacaktır.


Deisler, Schlaudraff..

Deisler

Rakibi güçsüzleştirmeye yönelik transfer hamlesi ihtiyacı olmadığı halde transfer edilen oyuncudur. Buna bir başka örnek de o dönem Bayern Münih’in en büyük rakibi olan Werder Bremen’in istediği genç yetenek Jan Schlaudraf’ı Aachen’dan transfer edip yedek oturtmaktır. Bugün Tayfun Korkut’un takımında oynamaya devam eden oyuncuyu oynatmak için değil rakibi Werder Bremen’in güçlenmesinin önüne geçmek için transfer ettiği söylenir.  Aynı şeyleri Mario Götze ve Robert Lewandowski için söylemek güç.  2000′li yılların başında Alman futbolunun geleceğe yönelik A sınıfındaki tek yetenek olan Sebastian Deisler’in takımıyla sözleşme uzatmaması için bankasına 20 milyon mark yatırılması etik açıdan yakışıksız bir davranış olsa da amaç yine rakibi güçsüzleştirmek değil en iyisini transfer etme çabasıdır.

Bayern Münih nihayetinde Maier, Beckenbauer, Schwarzenbeck, Breitner, Hoeness ya da Gerd Müller gibi Münih çevresinden bulduğu yıldızlarla Avrupa’ya damga vurmuş bir takımdır. Düşüşe geçtikten sonra 1979 yılında Hoeness’in menajerliğiyle ikinci ve bitmeyen altın dönemi başladıktan sonra farklı bir strateji izler. Genel transfer politikası o sezon parlamış yıldız oyuncuyu kulübe kazandırmaktır. Bu sayı bazen iki olur ama üç olduğu çok görülmez.  Beş kupayı dahi kazandığı bu yıllarda Contento, Badstuber, Schweinsteiger, Müller, Alaba, Lahm ve Kroos gibi kendi altyapısından yetiştirdikleri takımın temel direği olmuştur. Yine de geçen 34 yıl içerisinde pek çok takımı “yavaş yavaş” budadığını söyleyebiliriz.

 

Hamburg’a dokunul(a)madı..

1984/85 sezonunda Karl Heinz Rummenigge’nin Inter’e satışı Bayern Münih’i finansal açıdan kurtaran hamle olurken o yıldan sonra bir daha eksiye düşmeyecek şekilde ekonomik açıdan yükselişe geçer. Maddi güce kavuştukça transfer hamleleri de peşi sıra arkasından gelecektir. Rakibi olan takımdan oyuncu alma konusunda belki de sadece 80′li yıllarda Şampiyonlar Kulüpler Kupası’nı kaldırmış Hamburg konusunda sorun yaşadığı düşünülüyor. Zira oyuncu olarak ne Magath ne Hrubesch ne de Manfred Kaltz Hamburg’da başarılı performanslar gösterip şampiyonluk yaşamalarına rağmen Bayern Münih’e transfer olmayan ender futbolcular olarak tarihe geçecektir. Belki o dönem teklifler kabul edilmedi belki de Bavyera ekibi Rummenigge transferi ile düzlüğe ulaştıktan sonra henüz yeterli güce ulaşmamıştı.  Daha sonra benzer bir başarısızlığı ise Dortmund’un Stefan Freund, Matthias Sammer ve Stefan Reuter üçlüsünü  bugünün aksine sarı siyahlılar atik davranıp oyuncu maaşlarını yükseltmesi sonucu transfer edemeyerek yaşayacaktı. 

 Nürnberg’den Karlsruhe’ye..

Yapılan araştırmaya  göre Bayern Münih en fazla yıldızı 9 oyuncuyla 175 km ötesinde var olan eyalet derbisindeki rakibi FC Nürnberg’den transfer etmiş.  Ligin asansör takımı Nürnberg 1987/88 sezonunu inanılması güç de olsa düşme potasında değil de beşinci sırada bitirmişti. Şampiyon olamayan Bayern’in 1990 Dünya Kupası’nda yakından tanıyacağımız Stefan Reuter ve stoper Roland Grahammer’e bugünün parasıyla toplam 3 milyon 300 bin euro ödeyerek transfer eder. Yıllar sonra çıkış yapmış Nürnberg ise deyim yerindeyse ufak çaplı bir Bayern budaması yaşamıştı 1988 yazında.. Ertesi sene Schwabl’ı da Nürnberg’den alarak eyalet derbisindeki takımı güçsüzleşirken Bayern o dönem Daum’un çalıştırdığı FC Köln ile son maça taşınan bir şampiyonluk yarışına girecekti. Bayern-Köln rekabetinin sonunda Bavyera ekibi şampiyonluğu elde etmiş olsa da Köln’ün defans oyuncusu Jürgen Kohler’i de alarak rakibe ufak bir darbe vurmayı ihmal etmedi. Yalnız gözü daha çok altta nice yeteneklerle gelen Karlsruhe’ye çevirmiş olan Bayern Michael Sternkopf’u transfer ederek Karlsruhe madenini işlemeye başladı. Sadece bir yıl sonra bugün Hamburg’un menajeri olan Oliver Kreuzer’i da alarak ikinci darbeyi vurduktan sonra asıl altın vuruşu hiç şüphe yok ki Mehmet Scholl ve Oliver Kahn’ı transfer ederek yapacaktı.  Nihayetinde Sternkopf, Kreuzer,Scholl ve Kahn’ı Karlsruhe’den kopararak bir takımın yetiştirdiği altın jenerasyona el atma deneyimi ilk defa bu şekilde gerçekleşecekti. Aynı takımdan son vurgunu 1997 yılında Michael Tarnat ve Thorsten Fink’i alarak  1977 yılında yapılmış iki transfer ile beraber toplamda 8 oyuncu transferi ile Nürnberg sonrası en çok budadığı takım olarak Karlsruhe tarihte yerini alacaktır.


Bayer Leverkusen

Ballack
 Bayern Münih’in aslında bir takıma girişmesi diye bir şey varsa bu belki de sadece Leverkusen’e karşı başarıyla tamamlanmış bir operasyon oldu. 2000’li yılların başında muazzam bir çıkış yakalayan BayernLeverkusen’in Şampiyonlar Ligi finalinde Zidane’ın volesine yenik düşerken son üç haftaya beş puan önde girdiği yarışta da kendi beceriksizliği sonucu şampiyonluğu kaybetmiş olsa da kadro muhteşemdi.  Bayern Münih buna daha fazla izin veremezdi. Robert Kovac (2001), Zé Roberto (2002), Michael Ballack (2002) ve son olarak Lucio (2004)’yu alarak başarılı takımın asıl aktörlerini kendi kadrosuna dahil ederek Leverkusen’in son yıllarda uzun emekler sonucu elde ettiği kadroyu dağıttı. Özellikle Ballack ve Ze Roberto’yu bedavaya alması muhtemelen en can yakıcı detaydır Leverkusen adına.

Borussia Mönchengladbach

Derler ki efsane Gladbach’ın çöküşü teknik direktör Jupp Heynckes’in Gladbach’tan ayrılıp Bayern’e teknik direktör olmasıyla başlar. Zirveden kopan Mönchengladbach ikinci liglere kadar düşecektir diğer yanda Heynckes ile Bayern arka arkaya şampiyonluklar yaşarken… Bunun da ötesinde belki Del’Haye oynatmadığı bir yıldız ve fiyasko transfer olarak anılacaktır ama 1984 yılında Gladbach’tan transfer edilen Lothar Matthaeus ise tarih yazacaktır 1990 yılında yine bu takımın çıkardığı Almanya’nın en büyük saha içi lideri olan Stefan Effenberg gibi. Bu iki oyuncu kazanılan kupaların kilit ismi olacaktır ilerleyen zamanlarda.. Belki sayı çok fazla değildir ama gerek Jupp Heynckes gerekse de Matthaeus ve Effenberg gibi yıldızlar 90’lardan 2000’lere ulaşan kupa ambargosunda başrolü oynayan büyük oyuncu ve teknik adam olarak Gladbach’ta alınan önemli bir destek olarak görülür.

Stuttgart

Bayern Münih’in forvette sıkıntı yaşadığı zaman sıklıkla başvurduğu takım ise Stuttgart oldu. Hali hazırda dipten zirveye Uli Hoeness’in yükselmeye başladığı ilk yıllarda en önemli destek o dönem Stuttgart formasını giyen kardeşi Dieter Hoeness’in Stuttgart takımından transferiyle başlamıştır. Jogi Löw ile dillere destan olan şeytan üçgeninin en önemli parçası Giovanni Elber’in dışında Mario Gomez de yine Bayern’in bu takımdan yaptığı önemli golcü transferlerdir.

Werder Bremen

80’li ve 90’lı yıllarda birbirlerine zıt iki kulüp olarak bakılırdı Werder Bremen ile Bayern Münih ikilisine.  Otto Rehhagel ile zirve takımı olan Bremen’in ilk kaybı 1995 yılında Andreas Herzog oldu. Akabinde başarılı teknik direktörü de Bremen’den koparan Bayern Münih ilerleyen yıllarda Mario Basler, Claudio Pizarro ve Miroslav Klose gibi başka yıldız oyuncular da çekip alacaktır bu takımdan. Yine de 80’lerin Hamburg’u gibi 90’larda da Bremen Hoeness ile Lemke arasındaki sürtüşmenin de etkisiyle daha fazla oyuncu almasının önüne geçer, direnir.

Suçlu Bayern Münih midir?

Lewandowski
Yıllar sonra stratejik olarak transfer edilen ilk oyuncu olan Karl Del’Haye’ye Gladbach’ın çöküşü ve Bayern Münih’in yükselişi sorulduğunda birinin diğeri kadar atak ve cesur karar alamadığı için farkın açıldığını dile getirir. Del’Haye’ye göre bosman kurallarının da henüz hayata geçirilmediği o dönem Gladbach pek çok oyuncusunu elde tutabilirdi.  Öte yandan fiyasko transferin öznesi olan Del’Haye yıllar sonra bir başka yerde 100 maç yapmaktansa Bayern Münih formasıyla 100 maç yapmak çok daha iyidir diyerek asla pişman olmadım diye demeç verecektir her ne kadar 100 rakamı oynadığı maç sayısından ziyade(74 maç yapabilmiştir sadece) kaçırdıklarını simgeliyor olsa dahi. Öte yandan Leverkusen’den bonservisi elinde alınan Michael Ballack altın çağını yaşayan Real Madrid’i neden reddedip Bayern Münih’e geçti sorusunun da cevap bulması gerekiyor. Aynı soruyu Robert Lewandowski’nin imza atmadan hemen önce Real Madrid’in astronomik teklifine “hayır” diyerek neden Bayern Münih’e imza attı şeklinde güncelleyebiliriz.

Borussia Dortmund ile iki kez üst üste şampiyon olup Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Ottmar Hitzfeld’in dünyadaki diğer takımlardan çok daha başka bir yere Bayern Münih’i neden koyduğunu da araştırmak gerekiyor. 2001 yılından sonra yaklaşık 12 yıl kupa kazanamadığı dönemde Manchster United, Real Madrid gibi kulüpler Bayern Münih’e göre çok daha cazip olmasına rağmen üçünden de teklif almış Philipp Lahm ve Bastian Schweinsteiger nasıl oldu da daha Bayern Münih’i terk etmedi? Üstelik Mehmet Scholl ve Oliver Kahn Almanya’da kazandığı paranın çok daha fazlası teklif edilmesine rağmen neden bu kulübü terk etmedi? Benzer şekilde daha fazla para ve daha büyük kulübe gitmek isteyen Franck Ribery’i 100 milyon euroya yaklaşan tekliflere rağmen Bayern Münih bırakmamayı nasıl başardı?

Karl Del’Haye ve Jan Schlaudraff gibi gerçekte ihtiyacı olmadığı halde rakibi güçsüzleştirmek için yapılan hamlelerin anlamsızlığını tartışmak yersiz. Öte yandan hali hazırda ihtiyacı olduğu bölgeye sadece rakibin oyuncusu diye almaktan vazgeçmesini beklemek biraz fazla iyimserlik barındırıyor.  Her açıdan dünyanın bana göre iyi yönetilen kulübünün futbolcularıyla kurduğu ilişkinin muazzamlığı da gözden kaçıyor. Öyle bir döngü ki Karlsruhe’den “para” ya da “şöhret” için Bayern Münih’e gelen Scholl’ler, Kahn’lar daha fazla şöhret ve para teklif edilmesine rağmen bu kulübü terk etmediler.

Bayern tarihinin belki de “en fiyasko transferi” olarak anılmayı hak eden Lars Lunde’nin İsviçre’ye geri dönüp trafik kazası geçirmesinin ardından 240 saat komada kaldığı süreçte basın hastane masraflarını oyuncunun ödemeyeceğini yazıp çizdiğinde masraflar bir yana “Eski oyuncumuzdur, sahip çıkmalıyız” mantığıyla Münih’ten koşup gelen ve koordinasyon yeteneğini kaybeden bu oyuncuya evinde oda açan Uli Hoeness’in payını bu transfer öykülerinde görmezden gelmek çok da doğru olmayacaktır. 23 yaşında kalp krizi geçiren oyuncusunun başında sabaha kadar nöbet bekleyen Uli Hoeness’in futbolcularla kurduğu bu ilişkiyi diğer takımların neden kuramadığı da tartışılmalıdır.

Kagawa yeni gelmiştir, Lewandowski yabancıdır ve fakat öpöz çocuğu olan Nuri Şahin’in sözleşmesindeki maddeye dokundurtmadan ederinin yarısına Real Madrid’e gidişi aslında çocukluğunda Bayern fanatiği olan Götze’nin 37 milyon euro kasaya para koydurarak gitmesinden çok daha acıdır ve burada suçlu aslında ne Götze ne Nuri ne de bu iyi oyuncuları kadrosunda görmek isteyen kulüplerdir.

Sadece oyuncular değil dünyadaki bütün zirve kulüplerin teklif sunduğu Pep Guardiola dahi “daha az para kazanacağı” Bayern Münih’i tercih ettiğini de hatırlamak gerekir. Nihayetinde gerek ekonomik gerekse de sportif açıdan yıllar süren doğru işlerin sonunda dünyanın en çekici kulübü olarak bir etkiye sahip olma başarısını gösteren Bayern Münih yönetiminin başarısını tersten okutmak da haksızlık olur.  Karl Del’Haye’nin dahi “Bayern’e gittiğim için asla pişman değilim” dediği noktada bizlerin eleştirme hakkı fazla olmasa gerek. İki yıl üst üste şampiyon olmuş ve Şampiyonlar Ligi finaline kadar çıkmış bir takım iki yıldır bir oyuncusunu sözleşme imzalamaya ikna edemediği noktada Real Madrid gibi hem oynama şansının daha fazla olduğu hem de daha fazla kazanacağı bir rakibe rağmen Robert Lewandowski’ye Bayern Münih sözleşme imzalatma başarısı gösteriyorsa tüm bu hikâyeyi Bayern Münih başarısı olarak okumak da mümkün.

Yazar: Orhan Uluca

Anektod Futbol 

Bursaspor ve Ankaragucu Kardesligi

Bursaspor ile Ankaragücü arasında yıllardır devam eden, maçlardaki yüzlerce kavga haberinin arasında kendine pek yer bulamayan ama puan ...